ÇANAKKALE /ASRIN DESTANI
Oyuldu vatanıma dikilen o kem gözler Çanakkale yi anlatmaya yetmez ki sözler Tek canlı şahidi gökte yıldızlar Düşmana geçit vermedi Çanakkale Cumhuriyete temel attırdı Çanakkale ALLAH ALLAH diyerek siperlerden çıktılar Bedrin aslanları gibi tekbir ile coştular Gök kubbenin altında yeni tarih yazdılar Düşmana geçit vermedi Çanakkale Cumhuriyete temel attırdı Çanakkale Vermedi namerde geçit şanlı türkün ordusu Tekbir sesleriyle olduk uhud bedir ordusu Şahadete erdirir bize iman vatan sevgisi Düşmana geçit vermedi Çanakkale Cumhuriyete temel attırdı Çanakkale Vatanıma bayrağıma dikilen o kem gözleri Namahremime dokunacak o kahpe elleri Vermedi bunlara geçit fatihin askerleri Düşmana geçit vermedi Çanakkale Cumhuriyete temel attırdı Çanakkale Aman Allah bu ne cenktir bu ne hal Zafer ihsan eyle bu millete zülcelal 9.tümenle hücum verdi yarbay Mustafa kemal Düşmana geçit vermedi Çanakkale Cumhuriyete temel attırdı Çanakkale |
Saçılan tohumdur toprağa
Çanakkale imandır,
Çanakkale vatan. Namustur kirlenmemiş Çanakkale intikam! Çanakkale Bayrak, Çanakkale imtihan. Al kanlarla süslenmiş, Şehitler diyarıdır, muazzam! Çanakkale ağıt, Çanakkale zafer. Direniştir dalga, dalga Zincirdir kırılamayan! Çanakkale gelecek Çanakkale umut. Saçılan tohumdur toprağa, Çanakkale, asil bir Millet! Çanakkale aşktır, Yârdır Çanakkale! Tükenmek bilmez bir sevdayla, Yaşıyor bütün gönüllerde.. 16.03.2007 21.00 Kamil Çağlar |
18 Mart 2014 Salı
ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale Zaferi hakkında genel bilgi
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.
Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«insan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek : Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«insan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek : Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
- Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
- «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.
14 Mart 2014 Cuma
John Vincent Atanasoff, şu an kullandığımız türde bilgisayarla örtüşecek cihazı icat eden ve bilgisayar devrini başlatan kişidir.
Babası Bulgaristan göçmeni olmasına rağmen Jonh Atanasoff Amerika NewYork doğumludur. Öğrenim yıllarında ki başarısı oldukça göz dolduran Atanasoff liseyi iki yılda bitirdi ve teorik fizikçi olmaya karar verdi. Bu amaçla 1922'de Gainesville'deki Florida Üniversitesi'ne girdi. Atanasoff bir takım sebeplerle üniversite hayatına fizik yerine elektrik mühendisliği programından başladı. Fakat Atanasoff' un bu başlangıcı yapması, ileride tohumlarını atacağı ilk bilgisayarın gelişimnde ve planlanmasında çok yardımcı olacaktı.
1925 yılında Üniversite' den mezun olduktan sonra lisansüstü eğitimini Iowa Eyalet Üniversitesi'nde matematik alanında bitirdi. Lisansüstü eğitiminin hemen ardından Üniversitenin ona sunduğu teklifi kabul ederek fizik ve matematik öğretmenliği görevine başladı. Daha sonra Wisconsin Üniversitesi'nde doktora programına kabul edildi ve böylece 1930 yılında Wisconsin Üniversitesi'nden teorik fizik alanında doktora derecesini aldı. Doktora tezinde birçok karmaşık ve zaman alan hesaplama ile uğraşması ve bunları otomatik olarak yapabiliyor olması gerekiyordu. Atanasoff hesaplamalarla uğraşmak yerine bunları kendisi yerine yapabilecek bir Monroe hesap makinesini kullandı. Fakat kullandığı alette o kadar çok kusur bulmuştu ki bu Atanasoff' un ileride daha iyisini yapması için bir teşvik gibi geldi ve Atanasoff teorik fizik alanında doktorasını tamamladıktan sonra Iowa Eyalet Üniversitesi'ne döndü ve hem daha hızlı hem de daha iyi bir hesap makinesi geliştirmek için çalışmaya başladı.
1931 li yılların başına gelmiş olmasına rağmen halen bu hesap makinesini geliştirme yollarını arıyordu. O sıralarda kendi öğrencilerinden biri olan Clifford Berry ile birlikte çalışarak, ilk elektronik dijital bilgisayarın prototipini yani Atanasoff–Berry Computer (ABC)'ı geliştirdi ve inşa etti. Makinede ki temel fikir, doğrusal denklemleri eş zamanlı çözmek için ikilik tabandaki matematiği ve boolean(doğru-yanlış) mantığı içeriyordu. İlk prototip 1942'de bütünüyle tamamlanmış olacaktı.
Makinenin bir mikro işlemcisi yoktu fakat dijital hesaplamalar için kullanılacak elektronik bir aygıt gibi tasarlanmıştı. 1941'de önemli bir olay gerçekleşti. Atanasoff iş arkadaşı John W. Mauchly'i evine misafir olarak davet etti. Atanasoff'un bilgisayar teknolojisi ile ilgili olan çalışmalarına çok meraklı olan John W. Mauchly bu teklifi memnuniyetle kabul etti. Asıl önemli soru bu ziyaret sırasında Atanasoff ile Mauchly arasında nelerin konuşulduğu ve Mauchly' nin Atanasoff'tan nelere sızdırdığı. Zira bundan 26 yıl sonra John W. Mauchly ve John P. Eckert ENIAC adında bir bilgisayar geliştirdiler ve bunda Atanasoff' un icadını kopyaladılar.
İlk bilgisayar olarak kabul gören ENIAC Ekim 1973'te mahkeme kararıyla patentini kanıtlara dayanarak kaybetti. Hukuk John W. Mauchly'nin elektronik sayısal bilgisayarı için gerçek fikrin Atanasoff-Berry Computer (ABC)'dan geldiği kararını verdi. Ayrıca mahkeme ilk bilgisayarın Atanasoff ve Berry tarafından IOWA Üniversitesinde 1939 ve 1941 yılları arasında yapıldığını karara bağladı
Babası Bulgaristan göçmeni olmasına rağmen Jonh Atanasoff Amerika NewYork doğumludur. Öğrenim yıllarında ki başarısı oldukça göz dolduran Atanasoff liseyi iki yılda bitirdi ve teorik fizikçi olmaya karar verdi. Bu amaçla 1922'de Gainesville'deki Florida Üniversitesi'ne girdi. Atanasoff bir takım sebeplerle üniversite hayatına fizik yerine elektrik mühendisliği programından başladı. Fakat Atanasoff' un bu başlangıcı yapması, ileride tohumlarını atacağı ilk bilgisayarın gelişimnde ve planlanmasında çok yardımcı olacaktı.
1925 yılında Üniversite' den mezun olduktan sonra lisansüstü eğitimini Iowa Eyalet Üniversitesi'nde matematik alanında bitirdi. Lisansüstü eğitiminin hemen ardından Üniversitenin ona sunduğu teklifi kabul ederek fizik ve matematik öğretmenliği görevine başladı. Daha sonra Wisconsin Üniversitesi'nde doktora programına kabul edildi ve böylece 1930 yılında Wisconsin Üniversitesi'nden teorik fizik alanında doktora derecesini aldı. Doktora tezinde birçok karmaşık ve zaman alan hesaplama ile uğraşması ve bunları otomatik olarak yapabiliyor olması gerekiyordu. Atanasoff hesaplamalarla uğraşmak yerine bunları kendisi yerine yapabilecek bir Monroe hesap makinesini kullandı. Fakat kullandığı alette o kadar çok kusur bulmuştu ki bu Atanasoff' un ileride daha iyisini yapması için bir teşvik gibi geldi ve Atanasoff teorik fizik alanında doktorasını tamamladıktan sonra Iowa Eyalet Üniversitesi'ne döndü ve hem daha hızlı hem de daha iyi bir hesap makinesi geliştirmek için çalışmaya başladı.
1931 li yılların başına gelmiş olmasına rağmen halen bu hesap makinesini geliştirme yollarını arıyordu. O sıralarda kendi öğrencilerinden biri olan Clifford Berry ile birlikte çalışarak, ilk elektronik dijital bilgisayarın prototipini yani Atanasoff–Berry Computer (ABC)'ı geliştirdi ve inşa etti. Makinede ki temel fikir, doğrusal denklemleri eş zamanlı çözmek için ikilik tabandaki matematiği ve boolean(doğru-yanlış) mantığı içeriyordu. İlk prototip 1942'de bütünüyle tamamlanmış olacaktı.
Makinenin bir mikro işlemcisi yoktu fakat dijital hesaplamalar için kullanılacak elektronik bir aygıt gibi tasarlanmıştı. 1941'de önemli bir olay gerçekleşti. Atanasoff iş arkadaşı John W. Mauchly'i evine misafir olarak davet etti. Atanasoff'un bilgisayar teknolojisi ile ilgili olan çalışmalarına çok meraklı olan John W. Mauchly bu teklifi memnuniyetle kabul etti. Asıl önemli soru bu ziyaret sırasında Atanasoff ile Mauchly arasında nelerin konuşulduğu ve Mauchly' nin Atanasoff'tan nelere sızdırdığı. Zira bundan 26 yıl sonra John W. Mauchly ve John P. Eckert ENIAC adında bir bilgisayar geliştirdiler ve bunda Atanasoff' un icadını kopyaladılar.
İlk bilgisayar olarak kabul gören ENIAC Ekim 1973'te mahkeme kararıyla patentini kanıtlara dayanarak kaybetti. Hukuk John W. Mauchly'nin elektronik sayısal bilgisayarı için gerçek fikrin Atanasoff-Berry Computer (ABC)'dan geldiği kararını verdi. Ayrıca mahkeme ilk bilgisayarın Atanasoff ve Berry tarafından IOWA Üniversitesinde 1939 ve 1941 yılları arasında yapıldığını karara bağladı
Alexander Graham Bell
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Alexander Graham Bell | |
---|---|
Doğum | 3 Mart 1847(1847-03-03) |
Ölüm | 2 Ağustos 1922 (75 yaşında) |
Aslında Graham Bell, sağırların sessizliğini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Bunu başaramadı ama her gün yeni bir özelliğe kavuşan telefonla birbirinden kilometrelerce uzaktaki insanların birbirlerini duymalarını sağladı.
Telefonu icat eden Graham Bell'in annesi doğuştan işitme engelliydi. Dedesi ve babası yıllarını işitme engellilere adadı. Özellikle babası işitme engellilere duymasalar bile konuşmayı öğretmenin yollarını geliştirmeye çalıştı. İki kardeşi veremden ölünce, babası kalan tek oğlunun sağlığı için Kanada'ya göçtü. Babasının ölümünden sonra onun çalışmalarını tanıtmak ve yaymak için çabalayan Graham Bell Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. Burada bir süre işitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra kendi okulunu kurdu.
Ünü kısa sürede yayılan Bell, Oxford Üniversitesi’ne konuk öğretmen olarak çağrıldı. İngiltere'de eline geçen Alman Hermann von Helmholz adlı bilginin işitme fizyolojisine ilişkin kitabını okudu. Müzik sesinin bir tel aracılığı ile aktarılabilineceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. Bu sırada başka bilim insanları da bu konularda çalışmalar yürütüyordu. Elisha Gray bunlardan biri.
İngiltere'den dönen Bell, Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalı profesörlüğüne getirildi. Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Çalışmalarını yürütmek için maddi destek gerektiğinde kendisine Avukat Gardnier Greene Hubbart yardım elini uzattı. Bell ve Watson 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı. 14 Şubat 1876 günü Bell ve Gray telefon patenti almak için ayrı ayrı başvuru yaptı. Bell'e 7 Mart günü istediği patent verildi. 174.465 nolu patentini alan Bell atölyede denemelerini sürdürürken telefonu çalıştırmak için kullandığı bataryadan pantolonuna asit döküldü. Watson'u yardıma çağırdı:
"Mr. Watson —Come here —I want to see you" ("Bay Watson. Buraya gelin. Sizi görmek istiyorum.")
Bell yardımcısını yardıma çağırırken farkında olmadan 135 yıl önce 10 Mart günü ilk telefon görüşmesini yaptı. Watson Bell'in sesini "telefon"dan duydu. ABD'nin 100’üncü kuruluş yıldönümüne denk gelen bu buluşu ona düzenlenen Yüz Yıl sergisinde birçok ödül kazandırdı. Bell bilimsel çalışmalarını yürütmek için maddi ve manevi destek gördüğü Hubbart Ailesi’nden Mabel ile bir yıl sonra evlendi.
Eşi dört yaşından beri sağırdı. Bell öğrencisi olarak tanıdığı ve daha sonra evlendiği Mabel'e derin bir sevgi duydu. Artan ününe karşın hiçbir zaman ne eşini ne de işitme engellileri göz ardı etmedi. Eşine yazdığı bir mektupta "Eşin, hangi noktaya çıkarsa çıksın, ne denli zengin olursa olsun, emin ol işitme engellileri ve onların sorunlarını her zaman düşünecektir" diye yazmıştır.
Bugün öne çıkan buluşlarının gölgesinde kalan yapıtlarının çoğu işitme engeli konusundaydı. İşitme engelli annesinin ve eşinin duyamadığı sesleri kaydetmeyi başardı. "Gramofon"dan kazandığı parayı bugün de sağırlar için çalışmalar yürüten Alexander Graham Bell İşitme engelliler Kurumu’na harcadı.Fransa hükûmeti insanlığa hizmetinden dolayı onur ödülü ve para ödülü verdi. Verilen parayı Washington'da İşitme engelliler için Volta Enstitüsü’nü kurmada kullandı. İlk el telefonunu geliştirmek için Bell teknik sorunları alt etmeye çalışırken bir yandan da kendisini dava eden Gray'a karşı hukuk savaşı verdi. Telefon atölyeden 4 yılda çıkabildi. 1880 yılında Bell'e yardım eden Tainer radyofon adını verdikleri aleti denedi.
Bir okulun tepesine çıkan Tainer çok uzaktan görebildiği Bell'e telefonla seslendi "Bay Bell. Bay Bell. Beni duyabiliyorsanız lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın." Bell şapkasını salladığında artık telefon doğumunun ardından emeklemeye başladı. Sekiz yıl sonra Connecticut eyaleti ilk telefon şebekesine sahip kent oldu.
Telefon yakın yıllara dek Türkiye'de olduğu gibi santraller ve memurlar aracılığı ile yürütülüyordu. Bir süre sonra santrallerde erkek memur yerine kadın memurun çalışması geleneği başladı. ilk kadın santral memuru da Boston'da çalışmaya başlayan Emma Nut oldu.
Kimi siyah beyaz filmlerde gülme konusu yapılan "manyetolu telefon" görüşmeleri 1899 yılında Almon B. Stowger adlı birinin katkısı ile otomatikleşmeye yöneldi. İşin garip tarafı Stowger telefoncu değil cenaze levazımatçısıydı. Rakibinin eşi telefon şirketinde çalışıyordu. Cenaze işleri için Strowger'ı arayanları bu memur kendi eşine bağlıyordu. Bu zor durum karşısında çözüm bulmak için kolları sıvayan Strowger otomatik santralı yapmayı başardı. Halk yeni telefona "kızsız telefon" adını taktı.
Bugünkü telefonlara benzemeyen bir biçimdeydi. Üzerinde birler, onlar, yüzler basamağını temsil eden üç tuş bulunuyordu. Bağlanmak istenen numara tuşlara aranan numarada yer alan rakamın değeri kadar basılarak sağlanıyordu. Arayan kişi tuşa kaç kez bastığını sık sık şaşırdığı için karmaşaya da yol açıyordu. Bunun da çözümü çok geçmeden bulundu.
Kısa sürede New York sokaklarını telefon direkleri ve kablo hatları örümcek ağı gibi kapladı. Yürünmez bir hale gelen sokaklardaki bir telefon direği kabloları tutan 50 çapraz tahta taşıyordu. Telefon günlük yaşama değişik biçimlerde girmeye başladı.
O yıllarda yayımlanan gazetelere verilen bir reklamda telefon şöyle tanıtıldı:
"Sohbet. Ağızdan kulağa telefonla konuşarak çok daha rahat."[1]
Bell 1915 yılında New York'u San Francisco'ya bağlayan ilk uzun kentlerarası telefon hattını açtı. Karşısında yine yardımcısı Watson vardı. Aradan geçen onca yıla karşın Bell ilk günü unutmadı. Watson'a "Watson seni istiyorum, buraya gel" dedi.
Telefonun olanaklarından yararlanarak müşteri çekmek isteyen oteller arasında kıyasıya bir savaş başladı. Oteller ünlü müzik, tiyatro, opera, konser salonlarına bağlanan telefon "Tiyatrofon" hattı ile aldıkları sesi lobilerinde oturan müşterilerine dinletmeye başladı. Bu evlere ve iş yerlerine yayıldı.
Graham Bell belleklerde telefonun bulucusu olarak yer etse de adının öne çıkmadığı çalışmaları da vardı. Bunlardan biri büyük bir ilgi ile tüm dünyanın izlediği National Geographic dergisindeki yöneticiliğiydi. Yüzyirmi yıl önce silahlı saldırıya uğrayan ve ağır yaralanan ABD Başkanı Garfield'ın bedenindeki kurşunların yerini belirlemede ilk kez kullandığı telefonik sonda, Röntgen'in X ışınları ile tanıyı geliştirilmesinde kullanıldı. Deniz ve hava taşımacılığı için projeler gerçekleştirdi.
1893 yılında telefon ile ilgili gelişmeleri kaleme alan bir yazar gözlemini şöyle dile getirdi: "Şu anda duyabildiğimiz sanatçı ve şarkıcıları bir süre sonra insanlık görmeyi de başaracak."
Bu sözler "televizyon" özlemi olarak yorumlanmasına karşın gelişen teknoloji görüntülü cep telefonlarını, internet üzerinden canlı yayınla iletişimi işaret ettiğini göstermektedir. Bilimkurgu severler ise "Uzay Yolu" filminden esinlenerek insanların ışınlanmalarından, insanların bulundukları yerde başka bir yerdeki olayı üç boyutlu olarak ekranlarda görerek ya da duyarak değil hissederek elde edeceği günleri tartışıyor...
İşitme engeline karşı yürütülen savaşımın sonucu insanlık dünyasının sağırlığını gideren bir buluşu armağan eden Bell öldüğünde ona duyulan büyük saygı ve sevgiden ötürü soyadından yola çıkarak telefonu simgelemek için kırmızı "çan" resimleri kullanıldı.
Patentleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Sosyal ağlar, bireyleri internet üzerinde toplum yaşamı içinde kendilerini tanımlayarak yine insanlara internet iletişim metotları ile iletişime geçmek için ve aynı zamanda normal sosyal yaşamda yapılan çeşitli jestleri simgeleyen sembolik hareketleri göstererek insanların yarattığı sanal ortamdaki sosyal iletişim kurmaya yarayan ağlara verilen genel isim olup, sosyal ağ giderek yayılmakta ve kullanımı bireyler, toplumlar için gerekli hale gelmektedir. Medyaya ve çeşitli iletişim kaynaklarına bakıldığında sosyal ağları kullanarak bazı isyanların, iç savaşların, devrimlerin vb şeylerin artık sosyal ağlar üzerinden ilk adımlarının gerçekleştirildiği görülmektedir
Bilişim teknolojileri nedir?
Bilişim teknolojisi; Hertürlü bilgi ve verinin toplanmasında, tüm bu verilerin işlenmesinde ve bu bilgi ve verilerin depolanmasında, ağ sistemleri aracığılıyla bir yerden bir yere iletilip son kullanıcıların hizmetine ve kullanımına sunulmasında kullanılan iletişim teknikleri ve bilgisayarlar dahil tüm bu teknolojileri kapsayan bir bütünün adlandırılmasıdır
Bilişim teknolojileri ülkelerin birinci ve üçücncü sınıf olmalarını belirleyebilecek kadar önemi bulunmaktadır. bilişim teknolojileri devrimsel nitelikli değişimlere neden olmaktadırlar. Bilişim teknolojileri yardımıyla bilgiler milyonlarca insana hızlı bir şekilde ulaştırılabilmektedir.
Bilişim teknolojileri ana kategorileri nelerdir?
1- Yazılım
2- Hizmetler
3- Donanım
4- Ekipmanlar
Yakınsama nedir?
Yakınsama, kişisel bilgisayarın, iletişimin ve televizyonun erişilebilir bir kullanıcı tecrübesinde birleştirilmesidir.
Bilişim teknolojileri kurumlara yararları nelerdir?
1- Firmaların iç verimlilik oranlarını yükseltir.
2- Üretim maliyetlerinin düşürülmesini sağlar.
3- Firmaların bilgiye hızlı ulaşmalarını sağlar.
4- Firmaların küresel ölçekli rekabetlere girişebilmelerine olanak sağlar.
5- Üretimde verimliliğin daha da artmasını sağlamıştır
6- Sıfır hatayla üretimin gerçekleşmesini sağlamıştır.
Başlıca bilişim teknolojileri nelerdir?
Bilişim teknolojilerini sadece bilgisayarlar olarak göstermek oldukça yanlıştır. Bilişim teknolojileri aşağıdaki teknolojileride içerisine almaktadır:
1- Firma ve bürolarda kullanılan bilgi işlem ve hesap makineleri.
3- Elektronik supap ve tüp mamuller ile diğer elektronik parçalar.
5- Televizyon ve radyo alıcıları mamulleri, ses ve video kayıt cihazları, teksir cihazları ve yardımcı ürünler.
6- Endüstriyel süreç araçları dışında, ölçme, kontrol, test, rota saptama vb. amaçlarla kullanılan araç ve cihazların mamulleri.
7- Endüstriyel süreç kontrol araçlarıyla ilgili mamuller, bilişim teknolojileriyle ilgili hizmetler.
8- makine ve ekipmanların toptan satışı ve tedariki.
9- bilgisayar dahil, işyeri makine ve bilgi işlem ekipmanlarının kiralanması.
10- Telekomünikasyon.
11- Bilgisayar ve ilgili hizmetler.
MESSİ'NİN HAYATI
Lionel Messi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Messi sayfasından yönlendirildi)
Kişisel bilgileri | ||
---|---|---|
Tam adı | Lionel Andrés Messi[1][2] | |
Doğum tarihi | 24 Haziran 1987 (1987-06-24) (26 yaşında) | |
Doğum yeri | Rosario, Arjantin[1] | |
Boyu | 1,69 m (5 ft 6 | |
Pozisyonu | Forvet, ofansif orta saha | |
Kulüp bilgileri | ||
Kulübü | Barcelona | |
Numarası | 10 | |
Altyapı kariyeri | ||
1992-1995 1995-2000 2000-2004 | Grandoli Newell's Old Boys Barcelona | |
Profesyonel kariyeri* | ||
Yıl | Kulüp | Maç (gol) |
2004-2005 2004- | Barcelona B Barcelona | 022000(6) 2620(228) |
Millî takım kariyeri | ||
2005 2008 2005- | Arjantin U-20 Arjantin U-20 Arjantin | 01600(11) 005000(2) 08200(37) |
* Yalnızca lig maçları ve gollerini içerir. | ||
Son güncelleme: | 15 Şubat 2014 |
Lionel Messi, 24 Haziran 1987’de Arjantin’in Rosario şehrinde dünyaya gelmiştir.Messi, futbola 8 yaşında Rosario şehrinin takımı olan Newell's Old Boys'da başladı. 2000 yılında ailesi, Messi'nin büyüme hormon eksiklilk tedavisi görmesi ve futbola Barcelona'da devam etmesi için İspanya'nın Barselona şehrine taşındı. Barcelona formasını ilk kez 2004-05 sezonunda giyen Messi, La Liga'da gol atan en genç futbolcu unvanının sahibi oldu. 2005-06 sezonunda La Liga ve UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı. 2006-07 sezonunda ise El Clásico derbisinde hat-trick yaptı ve 26 lig maçında 14 gol atarak verimli bir performans sergiledi. Messi, 2008-09 sezonunda kariyerindeki en iyi sezonunu yaşadı. Sezon boyunca 38 gol attı ve altı kupa birden kazandı. 2009-10 sezonunda bütün turnuvalarda 47 gol atarak Ronaldo'nun rekorunu egale etti. 2010-11 sezonunda ise bu rekoru 53 golle kırdı.
Messi, kariyeri boyunca beş La Liga şampiyonluğu, üç UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı ve iki final maçında gol atmayı başardı. Final maçında attığı gollerin tümü Manchester United'a karşıydı. 2010-11 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde 12 gol atarak Gerd Müller ve Jean-Pierre Papin'in ardından üst üste 3 kez gol kralı olan üçüncü futbolcu oldu.[14] 7 Mart 2012 tarihinde Şampiyonlar Ligi 2. tur rövanş mücadelesinde, Bayer Leverkusen e karşı 5 gol birden atarak, Şampiyonlar Ligi tarihinde bir maçta en fazla gol atan futbolcu unvanını kazandı.[15] Çeyrek final rövanş maçında da Milan'a karşı iki gol atarak José Altafini'nin Şampiyonlar Ligi'nde (Şampiyon Kulüpler Kupası adıyla da dahil olmak üzere) bir sezonda attığı 14 gollük rekoru da egale etmiş oldu[16] ve Şampiyonlar Ligi adıyla ise 2002-03 sezonunda 12 gol atan Ruud van Nistelrooy'un da rekorunu kırdı.[17] Messi, o sezon turnuvayı 14 golle gol kralı olarak tamamladı ve bu turnuvada üst üste dört kez gol kralı olmayı başaran tek futbolcu oldu.[18][19] 2011-12 sezonunda tüm turnuvalar dahil olmak üzere 73 gol attı ve Dünya rekorunu da kırmış oldu.[20] Aynı sezon La Liga'da 50 gol atarak önceki sezon ligte Cristiano Ronaldo'nun attığı 40 golün de rekorunu kırmış oldu.[21]
Messi, 2005 FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nda final maçı da dahil olmak üzere 6 golle gol kralı oldu. Kısa bir süre sonra Arjantin Millî Futbol Takımı'nda forma giymeye başladı. Arjantin formasıyla 2006 FIFA Dünya Kupası'na katıldı ve 2007 yılında Copa América'da ikincilik yaşadı. Ardından 2008 Yaz Olimpiyatları'nda Arjantin Olimpiyat Takımı'yla altın madalya kazandı. Arjantin 2010 FIFA Dünya Kupası'nda çeyrek finalde elenirken Messi turnuvayı 3 asistle tamamladı. Ülkesinin ev sahipliği yaptığı 2011 Copa América'da da mücadele etse de Arjantin, çeyrek finalde turnuvaya veda etti. 09.12.2012 Tarihi itibariyle Gerd Müller'in bir takvim yılı içerisinde atmış olduğu 85 gollük rekoru egale etmiştir.
Konu başlıkları
[göster]İlk yılları
Messi, 24 Haziran 1987 tarihinde Arjantin'in Santa Fe eyaletine bağlı Rosario şehrinde dünyaya geldi. Babası, 1958 doğumlu fabrika işçisi Jorge Horacio Messi; annesi ise yarı zamanlı temizlikçi Celia Maria Cuccittini idi.[22][23][24][25] Babasının ataları İtalya şehri Ancona kökenliydi ve bu atalardan Angelo Messi, 1883'te Arjantin'e göçmüştü.[26][27] Öte yandan Lionel Messi'nin, Rodrigo ve Matias adlı iki ağabeyi; Maria Sol adlı da bir kız kardeşi vardır.[28]Messi 5 yaşında, babasının antrenörlüğünü yaptığı Grandoli adlı futbol takımında forma giymeye başladı.[29] 1995'te, doğduğu şehir Rosairo'nun takımı Newell's Old Boys'un altyapısına geçti.[29] 11 yaşında kendisine büyüme hormonu eksikliği teşhisi konuldu.[30] Primera División Argentina ekiplerinden River Plate, Messi'nin tedavisine yardım etmek istese de aylık 900 $'lık tedavi masrafını karşılayacak paraları olmadığını söylediler.[25] Barcelona'nın sportif direktörü Carles Rexach, Messi'nin Lleida, Katalunya'daki akrabaları sayesinde kendisinin yeteneğinden haberdardı ve bir müddet sonra oyuncu ile babasına deneme süreci önerdi.[25] Deneme sürecinin ardından Messi'ye, İspanya'ya taşınması halinde sağlık masraflarını karşılayacağını yazan bir sözleşme önerdi.[31] Kısa süre sonra ailesiyle birlikte Avrupa'ya taşındı ve kulübün genç takımında oynamaya başladı.[29][31]
Kulüp kariyeri
Barcelona
Messi, Barcelona forması altındaki ilk maçına 16 Kasım 2003 tarihinde daha 16 yaş 145 günlükken hazırlık maçında Porto'ya karşı çıktı.[32][33] Bundan bir yıl sonra Frank Rijkaard, 16 Ekim 2004 tarihinde Espanyol maçında Messi'ye forma şansı verdi ve Messi, daha 17 yaş 114 günlükken ilk lig maçına çıktı. Messi, böylece La Liga maçına çıkan en genç oyuncu oldu. Bu rekor Eylül 2007'de Bojan Krkić tarafından kırılacaktı. İlk golünü ise 1 Mayıs 2005 tarihinde Albacete'ye karşı 17 yaşında attı. Messi, böylece La Liga'da gol atan en genç Barcelona'lı futbolcu oldu.[34] Ancak, bu rekor 2007 yılında yine Bojan Krkić tarafından Messi'nin asistiyle kırılacaktı.[35] Messi, eski teknik direktörü Rijkaard hakkında: "Ben daha 16 yaşındayken bana güvendi. Benim kariyerimi başlattı. Bu anı hiçbir zaman unutamadım." sözlerini söyledi.[36]2005-06 sezonu
“ | Maradona ve Pelé polemiği sona erecektir. | ” |
—Diego Maradona, Messi'nin Dünya Kupası'nı kazanması halinde olacaklar[37]
|
2005-06 sezonunda 17 lig maçında 6 gol attı ve 6 Şampiyonlar Ligi maçında 1 gol attı 7 Mart 2006 tarihinde oynanan Şampiyonlar Ligi 2. turda Chelsea'ye karşı oynadıkları maçta yaşadığı kas yırtılması nedeniyle sezonu erken kapatmak zorunda kaldı.[40] Sezon sonunda Rijkaard'ın Barcelona'sı İspanya ve Avrupa şampiyonu oluyordu.[41][42]
2006-07 sezonu
Messi, Glasgow Rangers maçında (2007)
Messi, "yeni Maradona" lakabının gerçek olduğunu, bir sezon içinde Maradona'nın en ünlü gollerinin neredeyse aynısını kaydederek gösterdi.[50] 18 Nisan 2007 tarihinde İspanya Kral Kupası yarı final maçında Getafe'ye karşı iki gol atarken bunlardan biri, Diego Armando Maradona'nın İngiltere'ye 1986 Dünya Kupası'nda attığı ve "Yüzyılın Golü" adı verilen golünün çok benzeriydi.[51] Dünyanın en önemli spor gazeteleri Messi ve Maradona karşılaştırmaları yapıyordu ve İspanyol basını Messi'yi "Messidona" olarak tanımlıyorlardı.[52] Maradona'nın Meksika'da 21 yıl önce yaptığı gibi 62 metre koştu, kaleci dahil olmak üzere 6 futbolcuyu çalımladı, çok benzer bir yerde şutunu çekti ve golden sonra Maradona gibi yine korner direğine koştu.[50] Maçtan sonraki basın toplantısında Messi'nin takım arkadaşı Deco; "Hayatımda gördüğüm en iyi goldü." açıklamasını yaptı.[53] Espanyol karşısında, Maradona'nın yine İngiltere'ye karşı attığı ve "Tanrı'nın eli" adı verilen golün bir benzerini attı. Messi topa çıkarken, eliyle topa dokunarak kaleci Carlos Kameni'nin yanından geçmesine sebep oldu.[54] Espanyol oyuncularının itirazlarına ve tekrarların açıkca elle oynama olduğunu göstermesine rağmen, gol geçerli sayıldı.[54]
2007-08 sezonu
Messi, 22 Eylül 2007 tarihinde Barcelona'nın Sevilla'ya karşı 2-0 kazandığı maçta penaltı kullanırken
Forvet oyuncuları arasında "FIFPro Dünyanın En İyi 11 Futbolcusu" adayı oldu.[59] İspanyol gazetesi Marca'nın sitesinde yapılan bir online ankette, %77 oy oranıyla dünyanın en iyi futbolcusu olarak oylandı.[60] Barcelona yanlısı gazeteler tarafından Ballon d'Or ödülünün Messi'ye verilmesi istendi ve Franz Beckenbauer da bunu destekledi.[61] Francesco Totti gibi futbol yıldızları da Messi'yi dünyanın en iyi futbolcusu olarak gördüğünü açıkladı.[62]
Messi, 4 Mart 2008 tarihinde Celtic ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçında geçirdiği bir adele kopması nedeniyle 6 hafta sahalardan uzak kaldı.[63] Messi, bu sakatlığı 3 sezonda 4. kez yaşıyordu. Sahalara 4 Mayıs 2008 tarihinde Barcelona'nın 6-0 kazandığı maçta Valencia'ya karşı çıktı.
2008-09 sezonu
Messi, Deportivo La Coruña maçında
Messi 2009 yılında ilk hat-trick'ini İspanya Kupası maçında Atletico Madrid'i 3-1 yenerlerken kaydetti.[70] Messi, önemli gollerinden ikisini 1 Şubat 2009 tarihinde Racing Santander karşısında Barcelona 1-0 yenik durumdayken, ikinci yarı oyuna girerek kaydetti ve maçı 2-1 kazandılar. Bu gollerden ikincisi, Barcelona'nın 5000. lig golüydü.[71] La Liga'nın 28. haftasında Messi, Malaga'yı 6-0 yenerlerken sezon içindeki 30. golünü attı.[72] 8 Nisan 2009 tarihinde Şampiyonlar Ligi'nde Bayern Münih'e iki gol atarken, bu turnuvada 8 gol atarak, kendi rekorunu kırdı.[73] 18 Nisan 2009 tarihinde Getafe'yi 1-0 yenerlerken, 20. lig golünü atmış oldu. Böylece ligde Barcelona ile Real Madrid'in arasında 6 puan fark olmasını ve Barcelona'nın Real Madrid ile yapacağı maç öncesinde haftaya avantajlı girmesini sağladı.[74]
Barcelona, Real Madrid'in Santiago Bernabéu stadında oynadıkları El Clasico'yu 6-2 kazandı[75] ve 1930'dan beri Real Madrid'in aldığı en büyük yenilgi oldu.[76] Bu maçta Messi, 2 tane de gol kaydetti. Her golünden sonra kameralara giden Messi, formasını kaldırıp, "Sindrome X Fragil" (Katalanca: Frajil X sendromu) yazan tişörtünü gösterdi ve bu hastalığa yakalanmış çocuklara desteğini gösterdi.[77] Messi, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Andrés Iniesta'nın duraklama dakikalarında attığı golün hazırlanışında yer aldı ve Chelsea'yi geçen Barcelona, finalde Manchester United'ın rakibi oldu. 13 Mayıs'ta, İspanya Kral Kupası finalinde Athletic Bilbao'yu 4-1 yenerlerken, Messi, bir gol iki asist yaptı ve ilk İspanya Kral Kupası'nı kazandı.[78] Daha sonra La Liga'yı kazanıp, duble yaptılar. Barcelona 27 Mayıs 2009 tarihinde Şampiyonlar Ligi Finali'nde 2-0'lık galibiyetle, 3. kupasını kazandı. Messi, 70. dakikada ikinci golü kaydetti ve 9 golle Şampiyonlar Ligi gol kralı oldu. Böylece en genç gol kralı unvanını da kazandı.[79] Bu muhteşem sezon sonra Messi, UEFA Yılın Forveti ve UEFA Yılın Futbolcusu ödüllerini kazandı.[80] Bu Şampiyonlar Ligi galibiyetiyle, Barcelona İspanya Kral Kupası, La Liga ve Şampiyonlar Ligi'ni bir sezonda kazanarak, "üçleme" yapan ilk İspanyol kulübü oldu.[81][82]
2009-10 sezonu
“ | Bir kere çok hızlı koşuyor, Messi durdurulamaz birisi. Böylesine bir hızla aniden yön değiştirebilen tek oyuncu. O, şu an dünyanın en iyi oyuncusu. O, bir PlayStation futbolcusu gibi. Yapılan her hatayı iyi değerlendirebilir. | ” |
1 Aralık 2009 tarihinde ise Messi, Avrupa Yılın Futbolcusu Ödülü'nü kazandı. İkinci gelen Cristiano Ronaldo 233 puan alırken, Messi 473 oy almıştı. Bu fark, tarihin en büyük farkı oldu.[92][93][94] France Football dergisine yaptığı açıklamada, Messi ödülü ailesine ithaf ettiğini söyledi ve "Ne zaman onlara ihtiyacım olsa benimleydiler ve hatta bazen duygularını benden daha çok gösterdiler." dedi.[95]
Messi, 2009 FIFA Dünya Kulüpler Kupası'nda Barcelona formasıyla
“ | Bir zamanlar benim ancak tabanca ile durdurulabileceğim söylenirdi, bugün ise Messi'yi durdurmak için makineli tüfeğinizin olması gerek. | ” |
—Hristo Stoiçkov, 10 Nisan 2010'da Barcelona'nın Real Madrid'i 2-0 yendiği maç sonrası.[107]
|
2010-11 sezonu
Messi, Real Valladolid maçında Barça formasıyla.
Messi, 19 Eylül 2010 tarihinde Vicente Calderón Stadı'nda maçın 90+2. dakikasında Atlético Madrid'li Tomáš Ujfaluši'nin müdahalesine maruz kaldı ve ayak bileğinden sakatlandı. Messi'nin ilk başta ayak bileği kırıldığı için sahalardan 6 ay uzakta kalacağı konuşuldu.[121] Ancak MR çekildikten sonra ayak bileğinin burkulduğu ve sahalardan 2 hafta uzak kalacağı açıklandı.[122] Ertesi gün takım arkadaşı David Villa; "Messi'ye müdahalesi vahşice oldu." dedi. Atlético Madrid'in defans oyuncusu Tomáš Ujfaluši; "Müdahale sırasında hiç zarar vermeyi düşünmedim." açıklamasını yaptı.[123] Bu olay medya dünyasında büyük ilgi gördü ve bütün futbolcuların oyunda korunması eşitliği tartışma konusu oldu.
Messi, iyileştikten sonra sahalara Mallorca karşısında 1-1 biten maçta gol atarak döndü. Şampiyonlar Ligi'nde Kopenhag karşısında 2-0 kazandıkları maçta gol attı.[124] Real Zaragoza ve Sevilla takımlarına karşı da boş geçmedi ve birer gol attı. Messi, 1-1 biten Kopenhag ve 3-1 kazandıkları Getafe maçında birer gol attı ve Getafe maçında David Villa ve Pedro Rodríguez'e asist yaptı.[125] Sonraki maçta Villareal'e karşı 2 gol attı ve Barcelona maçı 3-1 kazandı. Messi, 7 maç üst üste gol attı ve böylece kendi kırdığı üst üste 6 gol rekorunu da geliştirmiş oldu. Messi, Almeria'ya karşı 8-0 kazandıkları maçta hat-trick yaptı. Attığı 2. gol, Messi'nin La Liga kariyerindeki 100. golü oldu.[126] Messi, Panathinaikos'a karşı 3-0 kazandıkları maçta bir gol attı ve üst üste 9 maçta gol atmayı başardı(10. maçında Brezilya'ya attığı gol de dahil).[127]
Messi, Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid karşısında
Messi, takım arkadaşları; Xavi ve Iniesta'yı geçerek FIFA Yılın Oyuncusu ödülüne layık görüldü.[132] Messi, bu ödülde üst üste 4 yıl aday gösterilmişti.[133] Messi, Racing Santander'e karşı penaltıdan gol kaydetti.[134] Messi, penaltıdan golü attıktan sonra formasında "İyi ki doğdun anne." yazıyordu. Messi, bu golü annesine hediye etti.[135] Messi, İspanya Kral Kupası yarı final maçında Almería'ya karşı gol attı.[136] Ancak Hercules'e karşı gol atmayı başaramadı.[137] 5 Şubat 2011 tarihinde Barcelona, evinde Atlético Madrid'i 3-0 yendi ve 16 maçlık yenilmezlik serisi sonrasında Barcelona, yenilmezlik rekorunu kırdı.[138] Lionel Messi, bu maçta hat-trick yaptı ve maçtan sonra; "Alfredo Di Stéfano gibi büyük bir futbolcunun rekorunu kırmak büyük bir onur." ve "Bunu başarmak çok karmaşık. Hatta daha da zorlaştırıyor. Biz çok zor takımı yenerek bu rekoru kırdık." açıklamalarını yaptı.[139]
Messi, Athletic Bilbao karşısında bir gol atıp Barcelona'nın maçı 2-1 kazanmasını sağladı.[140] Bir sonraki haftada ise takımının 3-0 kazandığı maçta Mallorca'ya karşı bir gol kaydetti.[141] Barcelona, Messi'nin golleri sayesinde 19 maçlık yenilmez serisini sürdürdü ve 1979-80 sezonunda 19 maçlık yenilmezlik serisi yakalayan Real Sociedad'ın da rekorunu kırmış oldu. Barcelona, rekoru kırdığı gün Messi, Valencia'ya karşı gol attı.[142] 8 Mart 2011 tarihinde Şampiyonlar Ligi 2. tur rövanş maçında Arsenal'a karşı iki gol attı ve takımının çeyrek finale yükselmesini sağladı.[143] Bir ay boyunca gol atamayan Messi, bu suskunluğunu Almeria karşısında bozdu ve 2010-11 sezonunda 47. golünü atıp geçen sezon egale ettiği rekoru tekrarladı.[144] 12 Nisan 2011 tarihinde Şampiyonlar Ligi çeyrek final rövanş maçında Shakhtar Donetsk'e karşı attığı gol, onun 2010-11 sezonunda attığı 48. gol oldu ve geçen sezon egale ettiği rekoru kırmasını sağladı.[145] Messi, 1-1 biten El Clásico'da Real Madrid'e karşı Santiago Bernabéu Stadyumu'nda gol attı. 23 Nisan 2011 tarihinde ise 2-0 kazandıkları maçta Osasuna'ya karşı 60. dakikada oyuna girdi ve golü attı. Messi, böylece 2010-11 sezonundaki 50. golünü atmış oldu.[146]
Messi, Şampiyonlar Ligi yarı final ilk maçında Real Madrid'e karşı maç 0-0 devam ederken son 15 dakikada iki gol birden atmayı başardı. Özellikle attığı ikinci gol; rekabette şimdiye kadar en çok beğeni toplayan goldü.[147][148] Messi, Wembley Stadyumu'nda Manchester United'ı 3-1 yendikleri final maçında ise 1 gol attı ve Barcelona forması altındaki 6. yılında 3. kez Şampiyonlar Ligi'ni kazandı.[149]
2011-12 sezonu
Messi, 2011 İspanya Süper Kupası'nda 3 gol ve 2 asistlik bir performans sergiledi.[150] Barcelona, iki maçın sonunda Real Madrid'i 5-4 yendi ve İspanya Süper Kupası'nın sahibi oldu.2011 UEFA Süper Kupası'nda ise Barcelona, Porto'yu 2-0 yenerken maçın ilk golünü atan Messi, ikinci golde de Fabregas'a asist yapan yapan isim oldu. Bu sonuçla 2009'dan sonra kariyerinde ikinci kez bu kupayı kazanmış oldu.[151] Messi, sezonun ilk La Liga maçında Villareal karşısında iki gol kaydetti.[152] Üçüncü lig maçında Nou Camp'ta Barcelona'nın Osasuna karşısında 8-0[153] ve beşinci lig maçında ise Arda Turan'ın oynadığı takım Atlético Madrid karşısında 5-0 kazandığı maçta hat-trick yaptı.[154]
Messi, 28 Eylül 2011 tarihinde ise Şampiyonlar Ligi'nde BATE Borisov'a karşı iki gol attı[155] ve Barcelona tarihinde 194 gol atan László Kubala'yla birlikte Barcelona tarihinin en golcü ikinci futbolcusu oldular.[156] Messi, 15 Ekim 2011 tarihinde Racing Santander'e karşı iki gol attı ve 194 gol atan Kubala'yı geçerek 196 golle Barcelona tarihinde en çok gol atan ikinci futbolcu unvanını aldı.[157] Bu maçtan sonra Messi, ligte Mallorca karşısında hat-trick yaptı. Messi böylece Barcelona'da 200. gole ulaşan ikinci futbolcu oldu ve La Liga'da Barcelona formasıyla 131 gol atan Kubala'yı 132 golle geçti.[158] Messi bu rekoru kırdıktan sonra 1 Kasım 2011 tarihinde Şampiyonlar Ligi grup maçında Çek takımı olan Viktoria Plzeň karşısında da hat-trick yaptı.[159] Messi, Athletic Bilbao maçında uzatmalarda Barcelona adına bir gol attı ve maçın skorunu 2-2 olarak belirtip takımına bir puan getirdi.[160] Ardından Real Zaragoza maçında da bir gol attı.[161] Messi, Şampiyonlar Ligi H Grubu'nda İtalyan takım Milan'a karşı penaltıdan bir gol kaydetti ve Barcelona maçı 3-2 kazandı.[162] Ligte ise Rayo Vallecano'ya karşı 4-0 kazandıkları maçta bir gol kaydetti.[163] Ayrıca 5-0 kazandkıları Levante maçında da bir gol kaydetti.[164]
Messi, 2011-12 sezonunda Real Madrid karşısında.
Messi, 19 Şubat 2012 tarihinde Valencia karşısında kariyerindeki 200. La Liga maçına çıktı ve o maçta da dört gol atıp Barça'nın maçı 0-1 geriden gelip 5-1 kazanmasını sağladı.[166] 7 Mart 2012 tarihinde Şampiyonlar Ligi 2. tur rövanş mücadelesinde, Bayer Leverkusen e karşı 5 gol birden atarak, Şampiyonlar Ligi tarihinde bir maçta en fazla gol atan futbolcu unvanını kazandı.[15]
Messi, 20 Mart 2012 tarihinde 5-3 kazanılan Granada maçında hat-trick yaparak rekoru 232 gollü César Rodríguez Álvarez'in elinden alarak adını bir kez daha Barcelona kulüp tarihine yazdırdı.[167]
Messi, çeyrek final rövanş maçında da Milan'a karşı iki gol atarak José Altafini'nin Şampiyonlar Ligi'nde (Şampiyon Kulüpler Kupası adıyla da dahil olmak üzere) bir sezonda attığı 14 gollük rekoru da egale etmiş oldu[16] ve Şampiyonlar Ligi adıyla ise 2002-03 sezonunda 12 gol atan Ruud van Nistelrooy'un da rekorunu kırdı.[17] Barcelona, yarı finalde ise Chelsea'ye elenmekten kurtulamadı ve Messi, o maçta da bir penaltı kaçırdı.[168] Maçtan sonra bazı gazeteler, özellikle Marca gazetesi Messi'yi çok eleştirdi.[169]
Messi, 11 Nisan 2012 tarihinde 4-0 kazandıkları Getafe maçında bir gol (yani sezonun 61. golünü) attı ve Isidro Langara'nın İspanya'da 1933-34 sezonunda resmi maçlar olmak üzere toplam attığı 60 gollük rekorunu da kırmış oldu.[170]
2 Mayıs 2012 tarihinde ise Malaga karşısında yine hat-trick yaptı ve 68. golüne ulaşarak Gerd Müller'in 1972-73 sezonunda attığı 67 golün rekorunu kırarak Avrupa'da bir sezonda en çok gol atan futbolcu unvanını elinde bulundurdu.[171] 5 Mayıs 2012 tarihinde Barselona derbisi mücadelesinde Espanyol karşısında 4-0 kazanılan maçta ikisi penaltıdan olmak üzere dördünü de (aynı zamanda 72. golünü) attı ve böylece 1924-25 sezonunda Dünyada toplam 70 gol atan Archie Stark'ın da rekorunu kırmış oldu.[172]
21 Nisan 2012 tarihinde "kazanan şampiyon" olarak nitelendirilen maçta Barcelona, Real Madrid'e evinde 2-1 yenildi ve şampiyonluk yolunda büyük yara aldı.[173] Real Madrid, bu sonuçtan sonra farkı koruyarak ligi şampiyon olarak tamamladı.[174] Messi, Avrupa'da asist krallığında ise 15 asistle, 17 asist ile Avrupa'da asist kralı olan Türk asıllı Alman futbolcu Mesut Özil'in gerisinde kaldı.[175] Sezonun 73. golünü ise; 2012 İspanya Kral Kupası Finali'nde Athletic Bilbao karşısında attı ve Barcelona, kupanın sahibi oldu.[176] Messi, böylece sezonu 73 golle ve kırdığı rekorlarla tamamlamış oldu. Lionel Messi, Rayo Vallecano maçında 2 gol atarak profesyonel futbol yaşamındaki 301. gole ulaşmış oldu.[177]
Millî takım kariyeri
Messi, Arjantin formasıyla 2011 Copa América'da.
Arjantin Milli Futbol Takımı'nda ise ilk maçına 17 Ağustos 2005'te, 18 yaşında Macaristan'a karşı çıktı. 63. dakikada oyuna girdiği maçta, formasını çeken Vilmos Vanczák'a attığı dirsek yüzünden 2 dakika içinde hakem Markus Merk tarafından oyundan atıldı. Bu tartışmalı pozisyon sonrası Maradona, bu kartın önceden tasarlandığını iddia etti.[180][181] Messi takıma 3 Eylül'de Paraguay'a 1-0 yenildikleri maçta geri döndü.[182] 28 Mart 2009'da Venezuela ile oynanan Dünya Kupası eleme maçında Messi, ilk kez 10 numaralı Arjantin formasını giydi. Bu maç ayrıca Diego Maradona'nın Arjantin teknik direktörü olarak sahaya çıktığı ilk resmi maçtı. Arjantin maçı 4-0 kazanırken, Messi de maçtaki ilk golü kaydetti.[183]
Messi, 17 Kasım 2010 tarihinde Katar'ın Doha şehrinde yapılan hazırlık maçında Brezilya'ya karşı son dakikalarda gol attı ve Arjantin maçı 1-0 kazandı. Messi böylece A millî takım formasıyla ilk kez Brezilya'ya karşı gol atmış oldu.[184] 9 Şubat 2011 tarihinde ise İsviçre'nin Cenevre şehrinde yine hazırlık maçında Portekiz'e karşı yine son dakikalarda penaltıdan gol kaydetti ve Arjantin maçı 2-1 kazandı.
2006 FIFA Dünya Kupası
2005-06 sezonunun sonunda sakatlığı nedeniyle iki ay forma giyemeyen Messi'nin bu sakatlığı Dünya Kupası'na katılmasını tehlikeye sokmuştu. Yine de, Messi 15 Mayıs 2006'da turnuvaya gidecek futbolcular listesine girdi. Dünya Kupası öncesi son maçında Arjantin U-20 Milli Takım ile Angola karşısında oynanan maçta 64. dakikada oyuna dahil oldu.[185][186]Fildişi Sahilleri ile oynanan ilk maçtaki galibiyete Messi, yedek kulübesinden tanıklık etti.[187] İkinci maç olan Sırbistan maçında, Messi 74. dakikada Maxi Rodríguez'in yerine girerek, Dünya Kupalarında Arjantin'i temsil eden en genç futbolcu oldu. Oyuna girdiği dakikada Hernán Crespo'nun golünün asistini yaptı ve 6-0'lık galibiyetin son golünü de kaydetti. Böylece turnuvanın en genç golcüsü oldu ve Dünya Kupası tarihinin en genç golcüleri listesine 6. sıradan girdi.[188] Hollanda ile 0-0 berabere kaldıkları maçta ilk 11'de başladı.[189] Sonraki Meksika maçında, Messi 84. dakikada oyuna girdi. Maç 1-1 berabere iken attığı bir gol, ofsayt olarak değerlendirildi.[190][191] Çeyrek finalde Almanya ile oynadıkları maçta teknik adam José Pekerman tarafından yedek kulübesinde tutuldu. Maç sonunda penaltılarda 4-2 yenilerek, elendiler.[192]
2007 Copa América
Messi, 2007 Copa América turnuvasında
İkinci maçına Kolombiya karşısında çıktı ve takımına bir penaltı kazandırdı. Messi'nin oynadığı maçta Arjantin 4-2 kazandı ve çeyrek finale çıkmayı garantiledi.[194]
Paraguay'la oynanan üçüncü maçta, çeyrek final garantilendiği için Messi dinlendirildi. 64. dakikada Esteban Cambiasso'nun yerine oyuna giren Messi, 79. dakikada Javier Mascherano'nun golünü hazırladı.[195] Çeyrek finalde Peru'yu 4-0 yenerlerken, Messi, Riquelme'nin asistiyle takımının 2. golünü kaydetti.[196] Yarı finalde de Meksika karşısında alınan 3-0'lık galibiyette Messi, Oswaldo Sánchez'in üstünden aşırttığı topla golü buldu.[197] Ancak Messi'nin de ilk 11'de başladığı final maçında Brezilya'ya 3-0 yenildiler.[198]
2008 Yaz Olimpiyatları
Messi, 2008 Yaz Olimpiyatları'nda yarı final maçında Brezilya'ya karşı
2010 FIFA Dünya Kupası
Messi, 2010 FIFA Dünya Kupası'nda Arjantin formasıyla.
Messi, Son 16'da Arjantin - Meksika maçında Carlos Tévez'e asist yaptı ve Arjantin, Meksika karşısında maçı 3-1 kazandı. Bu pozisyonda net ofsayt olmasına rağmen hakem golü verdi.[206] Ancak çeyrek finalde Arjantin, Almanya'ya 4-0 yenildi ve Messi, gol bile atamadan Arjantin turnuvadan elendi.[207]
Messi, FIFA Dünya Kupası Altın Top Ödülü'ne aday olan on oyuncudan birisiydi ve adaylık sırasında Messi'yi; "Olağanüstü ekibi, muhteşem, verimli, top sürme, hızı ve yaratıcılığıyla ön planda." sözüyle övdüler.[208]
2011 Copa América
Messi, 2011 Copa América turnuvasında Arjantin Millî Futbol Takımı'in kadrosunda yer aldı. Turnuvada Messi 3 asist yaptı ama gol atmayı başaramadı. 1-1 berabere kaldıkları Bolivya ve 3-0 kazandıkları Kosta Rika maçlarında maçın adamı seçildi. Arjantin, çeyrek finalde normal süresi 1-1 biten maçta Uruguay'a penaltılar sonucu yenilerek kupaya veda etti. Messi, penaltı atışlarında Arjantin adına gol atan iki isimden biriydi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)